Her saniye, bir çöp kamyonu kadar giysi yakılıyor ya da toprağa karışıyor. Arka planda harcanan suyun, enerjinin ve hammaddenin israfı, karbon salınımı ise iklim krizini tetiklemeye devam ediyor. Giyim eşyalarının üretim ve dağıtım sürecindeki etkileri dahil olmadığında bile 2050 yılına kadar “kullan at” kültürü değişmezse, iklim değişikliği etkilerinin 4’te 1’inin giysi tüketiminden kaynaklanacağı öngörülüyor.
Günümüz moda dünyasına ve tüketim alışkanlıklarına baktığımızda akla ilk gelen, giysilerin mevcut yaşam döngülerinin sürdürülebilir olmadığı. Hızlı modayla birlikte büyüyen çöpe atma kültürü (throw away culture); marka davranışında üretilen ürünleri hafif kusurları nedeniyle imha etmek, tüketici davranışında ise sahip olunan giysileri kullanım süresini doldurmadan çöpe atıp trend parçaları satın almak şeklinde karşımıza çıkıyor.
Hollanda’da yapılan bir araştırma, pantolonların ortalama kullanım ömrünün 6.2 yıl, etek ve elbiselerin 15.2 yıl, kazakların 7.1 yıl, tişörtlerin 6.8 yıl, ceketlerin ise 11.5 yıl olduğunu ortaya koymuştur. Ancak 2020 yılında Norveç’te yapılan bir araştırmada yer alan bazı giysilerin sadece 7-8 kullanımdan sonra atıldığı istatistiği, çöpe atma kültürünün moda için endişe verici bir noktada olduğunun altını çiziyor. Halihazırda her yıl milyonlarca ürün bu kullanım döngülerini tamamlayamadan, üretildikten sonra hiç satışa sunulmadan çöpe atılıyor.
Çöpe atma kültürünün markalara yansımasına bakıldığında problemin temelinde yatanın stok fazlası ve hafif kusurlu ürünler olduğu görülüyor. Küresel ya da lokal, ana akım veya niş markalar olsun, her sezonun sonunda kıyafetlerin ortalama %12’si satılmadan kalıyor. Bu ürünler en nihayetinde ya atılarak doğaya karışıyor ya da yakılarak imha ediliyor. Üstelik bu bertaraf biçimi çevreye olduğu kadar, markanın ekonomisine de zarar veriyor. Ve sektör her yıl kullanım ömrünü doldurmadan atılan ve geri dönüştürülmeyen giysiler nedeniyle 500 milyar doların üzerinde zarar ediyor.
Sürdürülebilir Çevre Ve Sürdürülebilir Ekonomi İçin Yenileme Kültürü
Tüm bu çevresel ve ekonomik zararların önüne geçmek için “yenileme” modayı ve sistemleri iyileştirecek yeni bir iş modeli olarak önemini artırıyor. Yenileyerek yeniden satışa sunmak, özellikle markalar için tonlarca giysi atığının doğaya atılmasına sebep olan fazla stok, tüketici iadesi, hafif kusurlu ürün problemlerine kazançlı bir çözüm oluşturuyor. Markaların depolarında belki yıllarca bekleyecek söz konusu ürünler ilk günkü güzelliklerine kavuşturulup satışa sunulduklarında; bu hem markaya, hem çevreye hem modaya hizmet eden bir modele dönüşüyor.
Yenileme, geçmişte kültürel olarak da yaşam biçimlerimiz içerisinde birçok farklı şekilde kendine yer bulmuş bir pratik. Hızlı modadan önce bu denli fazla üretim yapılmazken giyim eşyaları onarılır ve daha uzun süre kullanılırdı. Eskiyen ayakkabılar rutin olarak onarıma ve bakıma gönderilirdi. Bu çerçevede düşünüldüğünde, alışveriş kararlarını verirken çevre dostu kriterleri önemseyen Z kuşağının yanı sıra, yenilenmiş ürüne hiç de yabancı olmayan, üretilen her ürünün değerli olduğunu deneyimlemiş bir yerel tüketici grubu da mevcut. Ürünlerini yenileyen markalar hem çevre ve sürdürülebilirlik hassasiyetleri olan hem de ekonomik avantajla alışveriş yapmayı seven farklı kitleleri aynı çatıda buluşturuyor.
Nivogo, markaların ve üreticilerin depolarındaki atıl ürünlerini yenileyip, satışa hazır hale getiriyor. Markalara döngüsel bir sistemle sürdürülebilirliği bir değer olarak kazandırıyor. Şirketlerin çözüm aradığı stok fazlası, hafif kusurlu ürünlerini ekonomik kazanca dönüştürüyor. “Her ürün değerlidir.” mottosuyla sürdürülebilirlik partneri olarak her marka için özel bir yol haritası çiziyor ve yenileyerek modayı dönüştürüyor.
Siz de markanız ile sürdürülebilirliğe bir adım atmak isterseniz, bizimle [email protected] adresi üzerinden iletişime geçebilirsiniz.