Döngüsel ekonomi, sürdürülebilir moda, atıksız yaşam gibi konu başlıklarında derinleştikçe sık sık karşımıza çıkan bir kavram söz konusu: Cradle-to-cradle. “Beşikten-Beşiğe” olarak Türkçeleştirebileceğimiz bu kavram, birçok dilde karşılığı olan “Beşikten Mezara” kavramının tam tersi olarak, atık yönetimine doğa ve ekonomi dostu yeni bir yaklaşımı ifade ediyor.
Cradle-to-cradle, bir ürünün tasarım, üretim ve atık süreçlerinin, tıpkı doğadaki sistemler gibi döngüsel bir şekilde kurgulanmasını ifade ediyor. Özellikle “atık” kavramına yeni bir bakış açısı getiren bu yaklaşım, yukarıda da belirttiğimiz gibi atığın beşikten mezara yani doğaya değil, yeniden kullanılabilecek materyallere ve ürünlere dönüştürülmesi anlamına geliyor.
Modada Cradle-to-Cradle
Moda, dünyayı en çok kirleten 2. Sektör. The Ellen MacArthur Foundation 2020 yılı sonunda 18.6 milyon ton kıyafetin atılarak doğaya karışacağını ön görüyor. Üstelik bu konuda gerekli adımlar atılmazsa 2050 yılına dek bu rakam 150 milyon tona ulaşacak. Bu çarpıcı istatistikler döngüsel bir sistemin moda için ne kadar zaruri olduğunun ve Cradle-to-Cradle kavramının önemini ortaya koyuyor. Lineer “Al-Tüket-At” modelinin döngüselleşmesi, Cradle-to-Grave yaklaşımının hızlı bir şekilde Cradle-to-Cradle’a dönüşmesi gerekiyor.
Peki bir moda markası için sistemini bu şekilde döngüselleştirirken hangi kriterler söz konusu?
Modada bu doğal döngünün sağlanabilmesini, bir ürünün materyalinden tasarımına, kullanım ömrünün sonuna dek her aşamasında çevre dostu bir yaklaşım geliştirilmesi şeklinde özetleyebiliriz. Burada anahtar kelime “geri dönüşüm”. Bir ürünün henüz tasarım aşamasındayken geri dönüştürülebilir şekilde kurgulanması gerekiyor.
Örneğin; farklı materyaller karıştırıldığında ürünün geri dönüşümü mümkün olacak mı, bu dönüşümü gerçekleştirebilecek teknoloji ulaşılabilir mi, ürünün farklı parçaları farklı materyallerden üretildiğinde ayrıştırılması mümkün ve kolay mı gibi soruların ilk aşamada cevaplanması ve buna göre bir yol haritası çizilmesi gerekiyor. Bu yaklaşım, ürün kullanım ömrünü doldurduğunda tüketicinin, üretilen hafif kusurlu ürünleri için markanın, en doğru atık yönetimi ile ürünleri doğaya atmak yerine üretim döngüsüne geri kazandırmasını da kapsıyor. En nihayetinde böylece ürün yaşamı boyunca toksik bir unsura dönüşmeden, iklim-pozitif, ekonomi-pozitif bir döngüyle beşikten-beşiğe bir sisteme dahil oluyor.
C2C Sertifikasyonu
Markanız için Cradle-to-Cradle yaklaşımını sahiplenmek istiyorsanız, yetkili kurumdan gerekli standartları sağladığınız koşulda sertifika alabiliyorsunuz. Bu süreçte markanız sektör profesyonellerince Malzeme Sağlığı, Malzeme Yönetimi, Sürdürülebilir Enerji, Su ve Toprak Kirliliği Yönetimi ve Sosyal Uygunluk başlıklarında inceleniyor. Analiz sonuçlarına göre Basic, Bronze, Silver, Gold ve Platinium dereceleri ile sertifikasyon tamamlanıyor. Dilerseniz organizasyonun web sitesi üzerinden bu süreci detaylıca inceleyebilirsiniz.
Sürdürülebilirlik partneri Nivogo olarak biz, moda markalarına sistemlerini dönüştürmeleri konusunda destek oluyoruz. Eğer atıl ürünlerinizin toprağa karışmasının önüne geçmek, onları değerlendirip çevresel ve ekonomik kazanca dönüştürmek istiyorsanız, sisteminizi döngüselleştirmek için bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Son bir not: Cradle-to-Cradle felsefesi ve uygulamaları ile ilgili daha fazla araştırma yapmak isterseniz, bu kavramı ilk defa ortaya koyan Alman kimyacı Michael Braungart ve ABD’li mimar William McDonough‘un 2002 yılında yayınlanan kitabı Cradle to Cradle: Remaking the Way We Make Things’e mutlaka göz atmanızı öneririz.