Modada trendler çok hızlı değişiyor. Peki modada son yılların en önemli trendinin sürdürülebilir moda olduğunu biliyor muydunuz?
McKinsey ve The Business of Fashion (BoF) iş birliği ile sektör profesyonellerince hazırlanan “The State of Fashion 2020” raporunda modanın geleceğini belirleyecek kritik 10 temadan biri de “sürdürülebilirlik” olarak belirlenmişti. Hatta kullanılan materyaller, iş modelleri, marketing gibi diğer başlıklar da yine sürdürülebilirlik kavramı etrafında şekilleniyordu.
“The Fashion State 2021” raporunda ise sürdürülebilirlik bu defa pandemi, yeni normal ve tüketici ekseninde karşımıza çıkıyor. 2021’in kritik 10 temasından biri olan “Less is More” yani “Az Çoktur” başlığında; artık daha az üreten markaların ve daha az tüketen bilinçli tüketicilerin sürdürülebilir modaya yön verdiğinden söz ediliyor.
Her yıl 100 milyar kıyafet üretiliyor. Bu neredeyse dünyadaki her insan için yılda kişi başı 14 adet yeni kıyafet demek. Ve satın alınan her 5 kıyafetten 3’ü, 1 yıl içerisinde atılıyor, doğaya karışıyor. Sadece bu istatistikler bile “hızlı moda”nın ve aşırı tüketim kültürünün tüketici davranışlarını nasıl değiştirdiğini göstermeye yetiyor.
Önceleri kaliteli materyal tercih eden, satın aldığı giysileri ömrünü tamamlayıncaya dek uzun yıllar giyen tüketicinin neden değiştiğini anlamak için hızlı modayı incelemek gerekiyor. Çünkü tüketiciyi gardırobunu her sezon trend ürünlerle, üstelik oldukça ulaşılabilir fiyatlara yenilemeye, artık trend olmayan kıyafetlerinden vazgeçmeye iten aşırı tüketim kültürü oluyor.
Aşırı tüketimin keyfini sürdüğümüz son yıllarda; hepimizi gezegenimizin geleceği için tekrar düşünmeye çağıran çevresel ve sosyal krizlerle yüzleştik, yüzleşmeye devam ediyoruz. İklim krizi, yangınlar, dünyanın en derin çukurlarında bile görülen plastik atıklar, aşırı üretim nedeniyle yok olan göller ve çölleşen verimli topraklar. Üçüncü dünya ülkelerinde çalışan işçilerin adaletsiz çalışma koşulları, zehirli atıklar yüzünden fabrika çevresinde yaşayan insanlar arasında yayılan hastalıklar. Tüm bunlar bilinçli ve farkındalığı yüksek tüketicide birtakım aydınlanmaları da beraberinde getirmişti. Who Made My Clothes, Anti- Fur, Zero-Waste gibi sokakta başlayan aktivist akımlar; dijital iletişim sayesinde daha çok insanı etrafına topladı.
Son yıllarda dünyada gitgide yükselen “sürdürülebilirlik” kavramı, iki senedir hayatımızı kökünden etkileyen pandemi süreciyle birlikte markaları hızla etrafında toplamaya başladı. Doğal kaynakların, iş modellerinin, modanın, satın alınan her bir parçanın sürdürülebilirliği artık her zamankinden daha önemli ve zaruri. Elbette bunda; insan, hayvan, çevre sağlığının yanı sıra ekonomik risklerin ve kullan-at kültürünün savurgan tavrının etkisi büyük.
Quantis’in 2018’de yayınladığı “Measuring Fashion: Insights from the Environmental Impact of the Global Apparel and Footwear Industries” raporunda 2030 yılında moda sektörünün iklim değişikliğine etkisinin %49 daha yıkıcı olması beklendiği yazıyor. Değişim ve dönüşüm için modada iş modellerinin sürdürülebilirliği kadar farkındalığı ve bilinci yüksek bir tüketici grubuna ihtiyaç olduğu açık bir şekilde görülüyor. Tüketici, çevresel etkilere farkındalığı yükseldikçe sürdürülebilir moda alışkanlıklarına hayatında her gün biraz daha fazla yer veriyor.
Diyebiliriz ki; artık bir ürünün ucuz ve trend olması tüketicinin satın alma kararı almasına yetmiyor. Tüketici üründe anlam ve değer arıyor.
2020 yılının başından itibaren tüm alışkanlıklarımızı yeniden gözden geçirmemize neden olan pandeminin, modada iyileşme sürecini hızlandırdığını söyleyebiliriz. Trend Watching 2021 Trend Raporu’na göre yeni tüketici alışkanlıkları sağlık, wellbeing, adalet çerçevesinde yeniden şekilleniyor ve sürdürülebilir, çevre dostu markalardan alışveriş yapmak gitgide daha öncelikli bir tercihe dönüşüyor.
McKinsey’in 2020’de İngiltere’de ve Almanya’da yaklaşık 2000 tüketiciyle yaptığı ankete katılanların yüzde 57’si çevresel etkilerini azaltmak için yaşam tarzlarında önemli değişiklikler yaptığını, yüzde 60’tan fazlası çevre dostu ürünleri tercih etmeye başladığını söylüyor. Katılanların %65’i pandemi dolayısıyla moda markalarının yeni koleksiyonlarının gecikmesini anlayışla karşıladığını, zaten önemli olanın “trend” olmak değil “çevre dostu” olmak olduğunu söylüyor.
Yeni tüketici sürdürülebilir bir ürüne %50’ye kadar daha fazla ödeyebileceğini belirtiyor. Z jenerasyonu genç tüketiciler için en büyük satın alma motivasyonunu artık çevre dostu kriterler oluşturuyor. Büyük markaların Green Washing (yeşil aklama) yapmadan, kullan at kültürüne karşı çözümler geliştirdiği yeni iş modellerini heyecanla takip ediyorlar. Tüketici bilinçleniyor, tüketim alışkanlıkları dönüşüyor ve moda sektörünün dönüşümüne de yön veriyor.
Araştırmalar artık, dünyayı iyileştirmek için çalışan aktivist markalardan alışveriş yapmanın trend olduğu bir 10 yıla girdiğimizi gösteriyor. Tüketicinin değişimini fark eden Nike, Levi’s, Northface, Patagonia gibi birçok marka iş modellerini döngüselleştiriyor, değerlerini sürdürülebilirlik odağında yeniden inşa ediyor. Bu gelişmeler; hem çevreye hem tüketiciye hem de markaya fayda sağlayan yeni bir sistemin oluşumuna öncülük ediyor.
Sürdürülebilir ve döngüsel sistemler kısa dönemde markalara; yakarak imha ettikleri, atık olarak gördükleri ürünlerini tekrar tüketicilerle buluşturma şansı veriyor. Uzun dönemde ise onları tüketicilerin hassasiyetini önemseyen, çevreyi düşünen anlamlı markalara dönüştürüyor ve marka sadakatini güçlendiriyor.
Biliyoruz ki; geleceğin markaları tüketiciyi dinleyen, onların değerlerine kulak veren markalar olacak. Eğer siz de döngüsel moda yolculuğunda sizin için neler yapabileceğimizi öğrenmek istiyorsanız, bizimle iletişime geçebilirsiniz.